Zeytin Ağacının Gözünden Dünya

Zeytin Ağacı Olarak: Gerçekten Ölmez Ağaç mıyım?

Ne İşin Var Oralarda Ekibi  Güncellendi:  ♥ 29 Haziran 2025 ♥

Ben bir zeytin ağacıyım. Köklerim bin yılı aşkın zamandır bu topraklarda derinlere uzanıyor, dallarım ise mevsimlerin döngüsünde sessizce varlığını sürdürüyor.

İnsanlar gelip geçerken ben burada kaldım; savaşları, barışları, sevinçleri ve acıları sessizce izledim. Doğanın döngüsü içinde sabırla büyüdüm, çevremdeki dünyayı anlamaya çalıştım. Bugün ise size binlerce yılın hikayesini anlatmak için konuşuyorum. Çünkü benim sessizliğim, insanlığın geleceğine dair en büyük uyarıdır. Eğer beni dinlerseniz, doğanın kaybolan sesini yeniden duyabilir ve kaybettiğimiz dengeyi tekrar kurabiliriz.

Geniş bir alana yayılmış zeytin ağaçları, doğal gün ışığında yeşil ve gümüş tonlarıyla parlıyor

Ben Hep Güçlü Kalmaya Çalıştım

Güçlü kalmak, her zaman dimdik durmak değildir. Bazen rüzgârda eğilmeyi, bazen köklerinle yere tutunmayı, bazen de sessizce yeniden başlamayı bilmektir.

Antik çağlara dayanan zeytin ağacı, Yunan mitolojisinde tanrılarla ilişkilendirilen kutsal bir simge

Ben bunu öğrendim. Kuraklık geldiğinde, yapraklarım döküldü ama köklerim daha derine indi. Savaşlar patladığında, dallarım kırıldı ama her baharda yeniden filizlendim.
İnsanlar beni söktüğünde, toprağın altında kalan bir parçamdan yeniden doğdum.
Binlerce yıl güçlü kalmak için mücadele ettim. Çünkü yaşamak sadece var olmak değil, yeniden var olabilmektir.

Köklerim Mitolojiye, İnanca, Barışa Uzanır

Ben sadece bir ağaç değilim. Antik çağlarda tanrıçaların hediyesiydim. Athena, bana biçim verdiğinde Akropolis’in kalbine kök saldım. Nuh’un gemisinden gelen kuş, gagasında zeytin dalı taşıdı. O dal, tufandan sonra umudu müjdeledi. Barış antlaşmaları imzalandığında insanlar el sıkışmazdan önce beni selamladı.

Ben zamana değil, inanca yazıldım. Bu yüzden beni kaybetmek, sadece bir ağacı değil, ortak hafızayı kaybetmektir.

zeytin ve mitoloji

Gerçekten Ölmez Ağaç mıyım?

Bana “ölmez ağaç” dersiniz. Belki de bin yıllık sabrımdan, hep yeniden yeşermemden. Ama gerçekten ölmez miyim? Her şeyin hızla tükendiği bir dünyada, ben de yavaş yavaş unutulmuyor muyum?

İnsan ne zaman doğayla konuşmayı bıraktı? Ne zaman köklerinden uzaklaştı, toprağı rakamlarla ölçer oldu? Oysa ben sizi hep dinledim. Dallarım arasında barış aradınız, gölgemde büyüttünüz çocuklarınızı. Ama şimdi, bana bakan gözlerde acele, kesen ellerde kabalık görüyorum.

Ben yaşadım, çünkü sabrettim. Bekledim, kök saldım, kurudum ama yeniden doğdum. Peki ya siz? Kendi kökünüzden bu kadar uzaklaşmışken… daha ne kadar dayanabilirsiniz?

Bir Rüyamı Sizinle Paylaşmak İstiyorum...

Bazen gözlerimi kapadığımda bir rüyaya düşüyorum. Toprak ıslak değil, taş… Güneş doğuyor ama artık ısıtmıyor. Dallarımda kuşlar değil, gürültüler var. Kazan sesleri, motor uğultuları… İnsanlar hâlâ kalabalık ama birbirine çok uzak. Hiçbiri gökyüzüne bakmıyor.

Rüyamda, köklerim bir yere uzanmak istiyor ama sert bir şeye çarpıyor — beton mu, demir mi, anlayamıyorum. Yağmur geliyor ama sanki beni değil, benden başka bir şeyi sulamak için yağıyor.

Sonra bir sessizlik çöküyor. Sessizlik… ama doğanın değil, unutuşun sessizliği.

Bir çocuk geliyor. Avucunda küçük bir fidan taşıyor. Kimse görmüyor onu. Ama o, usulca diz çöküp bir yere dikiyor o fidana benzer şeyi. Orada yeşil bir kıpırtı başlıyor. Sonra uyanıyorum.

Binlerce Yıl Boyunca İnsanlar İle Yan Yana Yaşadım

Zeytinlikte çalışan kadın ve erkekler, file torbalarla zeytin toplarken

Binlerce yıl boyunca insanlarla yan yana yaşadım. Bazen bir köyün meydanında barışın simgesiydim, bazen bir annenin ellerinde doğan çocuğa şifa veren yağ oldum. Tanrılara adandım, yeminlerde anıldım. Dallarımda zeytin değil, umut taşıdım.

Eski insanlar bana dua ederek yaklaşırdı. Önce toprağı selamlar, sonra bir dalımı nazikçe eğerlerdi. Ellerinde kutsal sayıldım. Yağımın her damlası sofraya değil, birliğe katılırdı. O zamanlar ben sadece bir ağaç değil, bir dosttum.

Şimdi ise çoğu göz beni tanımıyor. Kimi sadece ürünümü, kimi gölgemi arıyor. Ama azalan şey ne meyvem ne gölgem… Azalan, bağımız.
Yine de bekliyorum. Çünkü bilirim, insan bazen kaybolsa da yolunu toprağın kokusuyla bulur.

Geleceğe Fısıldadığım Son Söz

Ben buradayım. Bin yıl önce de buradaydım, bugün de varım. Ama yarın? O benim elimde değil artık, senin ellerinde.

Gelecekten bir şey istemiyorum… Kendi adımı taşlarla yazmanı, heykelimi dikmeni ya da beni “anıtsal ağaç” ilan etmeni beklemiyorum. Ben sadece yaşamak istiyorum. Köklerimin toprağa, dallarımın gökyüzüne dokunmasına izin ver. Bana değil, kendi çocuğuna gölge bırak.

Gelecekte de bir çocuk, gölgemde kitap okusun istiyorum. Bir çiftçi, yağımda bereket bulsun.

Zaman ayırdığınız için teşekkürler.

Similar Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir